Bilim, her zaman olduğu gibi benzer biçimde tekrar hayatları kurtarmanın yeni yollarını bulmayı sürdürüyor.
Bilim insanoğluı, yaygın bir besin bileşeni ile nanoparçacıklardan meydana getirilen ve enjekte edilebilen bir ‘sargı bezi’ icat etti. Üstelik bu araç-gereç, kanamayı olağanüstü bir hızda durdurmanın yanısıra, yaraların daha çabuk iyileşmesine de yardımcı oluyor.
Birisi yaralandığı vakit ille de dış kanama geçirmiyor; alev ateş silahlardan ve öteki sebeplerden kaynaklanan yaralanmalar, çoğu zaman iç kanamaya da sebep oluyor ve bu kanamaya olası olmasıyla birlikte hızlı şekilde müdahale edilmesi gerekiyor.
Bilim insanları geçtiğimiz yıllarda, bir yarayı hızlı şekilde tıkayabilen yeni araç-gereç türleri bulmuşlardı (sünger dolgulu bu inanılmaz şırınga gibi) ancak aynı etkiyi vücudun daha derinlerinde elde etmek zordu.
Texas a&m üniversitesindeki biyomedikal mühendislerinden oluşan bir ekip, şimdi tamamen yeni ve ‘enjekte edilebilir bir sargı bezi’ buluş etti. Bu bez, su yosunundan türetilen bir jelleşme etkeni ile iki boyutlu kil nanoparçacıklarından oluşuyor.
Birbiriyle alâkasız gibi görünen bu bileşenler bir araya geldiği vakit, hidrojel olarak malum şeyi oluşturuyorlar; şu demek oluyor ki yüksek miktarda emici olan, süper yüksek ölçüde su miktarı barındıran ve yara sargısı olarak önemli derecede işe yarayabilen, jel benzeri bir maddeyi.
Ekip, çalışmada şöyle makaleyor: “enjekte edilebilir hidrojeller, iç yaralanma ve kanamalar için ümit vadeden malzemelerdir. Bu biyolojik malzemeler, en düşük girişimsel yaklaşımlar kullanılarak yaraya sunulabilir.”
Ekipın enjekte edilebilen hidrojelinde bulunan ana bileşen; yenilebilir kırmızı su yosunundan türetilen ve pek çok gıdada bitkisel temelli bir yoğunlaştırma etmeni olarak bulunan, pelte halinde olan k-karajenan.
Araştırmacılar pelte üzerinde yaptıkları önceki çalışmada, hidrojellerin, nanosilikatların kullanımıyla beraber desteklenebileceğini ve bu sayede etken bir halde; “enjekte edilebilen bir sargı bezine” dönüştürülebileceklerini keşfettiler (nanosilikatlar, çerçeve oluşturarak jelin yapısını düzelten, kile dayalı minik parçacıklara deniyor).
Ekip, laboratuvarda bulunan hayvan ve insan doku hücreleri üzerinde yara bezini denediğinde, nanoparçacık doldurulmuş hidrojelin üç dakikadan kısa müddette kan pıhtılaşmasını başlatmış olduğunı gördü.
Texas a&m’den biyomedikal mühendisi Akhilesh k. Gaharwar şöyle açıklıyor: “Enjekte edilebilen ülkü bir sargı bezi, yara bölgesine ekjekte edildikten sonra katı hale gelmeli ve doğal pıhtılaşma aşamasını desteklemelidir.”
Ek olarak takım, işlemin gerçekleştirildiği laboratuvar örneklerindeki dokunun kayda kıymet oranda yenilendiğini ve yaranın iyileştiğini ayrım etti. Üstelik işin en iyi yanı da, bu hidrojeli yapmada kullanılan nanoparçacıkların; yara bölgesine ilaç da götürmesi ve bunu, ihtiyaç duyuldukça yavaşça vücuda bırakmasıydı.
Takımın hidrojeli, şimdiye kadar insanlardaki yaralarda kontrol edilmedi. Sadece jelin sergilediği yüksek verim, doktorların bu enjekte edilebilir yara bezini cephaneliklerine eklemesinin ancak bir zaman meselesi olabileceğini gösteriyor.
İnceleme Acta Biomaterialia bülteninde yayınlanmış durumdadır.
Düşünebildiğimiz düşünceler kadar,düşünemediğimiz koskoca düşünce kategorilerinin de var olduğudur.Varlığından bile haberdar olmadığımız bütün düşüncelerinizle işe başlayın!
Bir an için tanıdığınız en güzel insanı düşünün. Bu şahıs üzerine düşen gözlerin,onun cazibesiyle sarhoş olmaması imkansız göründüğünü varsayalım. Aslında olan şey,o gözlerin bağlı olduğu evrimsel programlamadan kaynaklanmalıdır. Daha derine inelim!
Bu gözler bir kurbağaya aitse,düşündüğünüz o güzel şahıs bütün gün kurbağanın önünde dursun hatta çıplak dursun,kurbağa olsa olsa kuşkulanacaktır. Bu ilgisizlik karşılıklı olacaktır elbet:Çünkü insanlar insanlara,kurbağalar kurbağalar çekici gelmektedir.
Arzu ne kadar doğal görünürse görünsün,dikkat edilecek ilk şey,yalnızca türe uygun bir arzuya 'ayarlı' oluşumuzdur. Bu durum oldukça basit dursa da aslında önemli bir noktanın altını çizer:Beynin mekanizması,hayatta kalabilmemiz için uygun davranışları üretilecek şekilde düzenlenmiştir.
Elma,yumurta ya da patatesin tadı yararlı oldukları için bizler de bu yiyeceklerin tadını beğenecek şekilde ayarlanmıştır. Yani sizler içindeki mükemmel moleküller için değil,bankanızda saklayabileceğiniz enerji dolarları olmasıdır. Bunun tam tersi bir örnek verirsek dışkının zararlı mikrop içeriği,bizi onu yemekten alıkoyan bir tiksinti güdüsü düzenlemiştir.
Hiçbir şey doğal olarak 'lezzetli' veya 'tiksindirici' değildir. Tadını niteliğini aslında gereksinimlerimize bağlıdır. Lezzet basitçe bir yararlılık göstergesidir.Evrimsel hedeflerimiz düşüncelerimiz içerisinde yol bulur ve onları biçimlendirir.
Görsel: Düşük enerjili elektron etkisi etanol gibi yeni kompleks organik moleküllerin yaratılmasını sağlayabiliyor. Astrofiziksel ve olası gezegen modellerinde buzlar metan ve oksijen içerir. Bu maddelerin bazıları buzdan kaçarken, büyük bir kısmı da yüzey buzlarının içinde kalır. İlk küçük organik moleküller Dünya’da ortaya çıkmış ve daha sonra da daha büyük ve karmaşık organik molekülleri oluşturmak üzere bir araya gelip kombinasyonlar üretmiş olabilirler.
Bu organik moleküller de pek tabi istatistiki olarak da kimyasal olarak da mümkün olan proteinler ve karbonhidratlar olabilir. Ancak ikinci bir olasılığa göre de, kuvvetle muhtemel olarak bizim Güneş sistemimizde ama uzayda oluşmuş olmalarıdır. Aralık 2017 tarihinde Journal of Chemical Physics’te yayımlanan araştırmaya göre, bir takım küçük organik moleküller soğuk ve uzay-benzeri ortamlarda yüksek radyasyon etkisi altında oluşabiliyor. Bu veri de ikinci ihtimali doğal olarak artırırken, Kanada’da bulunan University of Sherbrooke araştırmacıları uzay ortamını bahsi geçen anlamda simüle etti ve bunun için de elektron atımları ile radyoaktif uyarıya maruz kalan metan ve oksijen içeren ince buz filmleri veya şeritleri oluşturdu.
Elektronlar veya diğer radyasyon formları bu moleküler buzlara temas ettiğinde, kimyasal reaksiyonlar gerçekleşiyor ve yeni moleküller oluşuyor. Elektron uyarımlı desorpsiyon (yüzeyden salınım) veya ESD olarak bilinen teknik, X-ray fotoelektron spektroskopisi (XPS) ve sıcaklık programlı desorpsiyon (TPD) gibi ileri teknikler kullanılan çalışmada deneyler vakum altında yani havasız ortamda gerçekleştirildi. Havasız ortam hem uzay kondüsyonlarının oluşturulması hem de başvurulan analiz tekniklerinin verimliliği için oldukça gerekli bir unsurdu. Donmuş, metan ve oksijen içeren filmler yine uzaysal ortamın taklit edilmesine katkı sağladı çünkü yoğun ve soğuk moleküler bulutların -ki bunlar yıldızlararası ortamda var olabilirler- toz granülleri etrafında farklı buz tipleri oluşabilmektedir. Böyle buzsu ortamlar güneş sistemi dışında, kuyruklu yıldızlar, asteroidler ve uydularda da bulunabilmektedir. Uzaydaki tüm buzlu yüzeyler manyetik alan varlığında farklı formlarda radyasyona maruz kalır ve bu yüzden yıldızlarda rüzgarlarda kopan parçacıkların hızlanarak bu yüzeyi uyarması söz konusudur.
Daha önce, bu şartlar altında gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar ultraviyole ve dieğer radyasyon etkileri altında çalışılmıştı. Ancak bu çalışma, ikincil elektronların rol aldığı reaksiyonlara ilk detaylı bakış özelliği taşıyor. Bol miktarda elektron yüksek enerjili radyasyon ile, örneğin X-ışını, ağır parçacıklar gibi etkilerin madde ile temas etmesi ile üretilebilmektedir. Bu elektronlar düşük enerjili elektronlar veya LEE olarak bilinmektedir. Yine de sahip oldukları düşük enerji bile, kimyasal reaksiyonları uyaracak kadar güçlüdür. Araştırma ekibi LEE’lere maruz kalan buz filmlerinde çok çeşitli küçük organik moleküllerin oluşabildiğini tespit etti.
Propilen, asetilen, etan, donmuş metan bulunan buzlarda üretileibliyordu. Metan ve oksijenin donmuş ortamdaki karışımları LEE ile radyasyona maruz kaldığında ise direkt olarak etanol molekülünün oluştuğu gözlemlendi. Yine küçük organik moleküllerin birçoğunun, metanol, asetik asit ve formaldehit gibi, varlığına dair de dolaylı kanıtlar bulundu. Bunlara ek olarak hem X-ray hem de düşük enerjili elektronlarla benzer sonuçlar elde edildi. Bu da yaşamın bir takım temel yapıtaşlarının, buzul yüzeylerindeki ikincil elektronların uyardığı kimyasal reaksiyonlarla üretilmiş olabileceği anlamına geliyor.
Hakkımda

İstanbul Yeni Yuzyil Üniversitesi Genetik Bölümü Mezunu. Bilimsel farkındalıklar oluşturmak ve her gün yeni bir bilgi öğrenmek için yaşayan Genç Bilimci
Popüler Gönderiler
-
Bilim adamları Columbia Üniversitesinin keşfettiği bir ...
-
Gençlerde uzunluk bakımından 8-10 bin nükleotit ...